TARIHTE ILK KRAL KAHRAMAN GILGAMES 6

9 Şubat 2014 Pazar

Gilgames ve Enkidu birdenbire gögüs gögüse geliverdiler. Gilgames onu önemsemeyerek yürümeye devam  etmek isteyence Enkidu onun yolunu ayagiyla kapadi. Buna birdenbire kizan Gilgames onu itmeye çalisti, basaramayinca sarilip yere çalmak istedi, yine olmadi. Her ikisi birden birbirlerine sarilip bogusmaya basladilar. Onlar bogusurken yerler titriyordu sanki. Herkesi nefessiz birakan bogusma gittikçe kizisiyor, fakat ikisi de ne yeniyor ne yeniliyordu. Birden Gilgames'in ayagi tökezlendi, izleyenler, Enkidu tam bundan yararlanip onu yere çalacak diye beklerken o Gilgames'in eline yapisarak onu düsmekten kurtarmaz mi? Arkasindan da birbirlerine sarilip öpüsmeye baslamazlar mi? Iste buna sasmamak elde degildi, herkesin agzi açik kaldi. Ikisi de anlamisti birbirlerini yenemeyecegini. Böylece baslamisti onlarin arkadasligi ve dostlugu. Birbirleri için simdi canlarini verebilirlerdi. O günden sonra Gilgames Enkidu'nun arkadasligiyla can sikintisindan kurtulmus, halk da onun huzuruyla huzur bulmustu.
Ejder Humbaba (Huvava)
Gilgames, Enkidu ile mutluydu, fakat nedense yine yerinde duramiyor, yapacak isler düsünüyordu. Bulmustu ne yapacagini simdi. Bu arada Enkidu da yaban yasamindan geldigi için -Gilgames ile canciger arkadasligina ragmen- cam sikilmaya, basibos dolastigi kirlari, candan sevdigi hayvanlarim aramaya baslamisti. Gilgames'in sedir ormanlarindaki canavar Huvava'yi (Humbaba) gidip öldürme teklifini düsündükçe, hiç de olumsuz bulmamaya basladi. Gilgames'e, "Sevgili arkadasim, canavari öldürme isteginde haklisin. O ölürse halkimiz ondan kurtulacak, sen de sanina san katarak, adini ölümsüz yapacaksin. Bu serü- 'vende ben de seni yalniz birakmayacagim. Fakat, yine de seni tekrar uyarmak istiyorum. Canavar Huvava'nin yasadigi ormana girenler bir daha çikamiyormus. Canavarin kükremesinin bir tufan firtinasi gibi oldugunu, ates saçan agzindan her seyi yok eden bir nefes çiktigini söyledim sana. Bunlari bilerek, yine gitmek istiyor musun oraya?" dedi. Gilgames, "Bunlari tekrar hatirlattigin için tesekkür ederim, ama yalniz Tanrilar ölümsüzdür, insanlarin yasam günleri ise sayili. Yaptiklari günlük isler ise rüzgâr gibi geçip gider. Halbuki biz canavar öldürürsek, hiç olmazsa adimiz yasayacak. Nasil olsa bir gün ölecegiz. O yüzden ölümden korkmayalim. Ondan korkarsak kahramanlik gücümüz nerde kalir? Ben senin önün- den gidecegim, sen bana yalniz, 'korkma, yaklas!' de yeter. Ölürsem bile, 'Gilgames korkunç Huvava ile çarpisirken öldü' derler ve adim yine unutulmaz" dedi. Bunun üzerine ikisi bu savasa gitmek için silahlar yaptirmak üzere ustalara basvurdular. Her birine çesitli agirlikta balta, kiliç, gürz yapmalarini söylediler. Onlar hazirlaninca, bunlari yüklenerek Uruk sehrinin meydanina geldiler. Halk onlarin gidecegini duymus, meydana toplanmisti. Sehrin yaslilari Gilgames'e. öldürmek istedigi canavarin. Enkidu'nun söyledigi gibi ne kadar korkunç oldugunu anlattilarsa da, Gilgames kulak asmadi. Üstelik güldü onlara. Yaslilar onun gülmesine aldirmayarak, "Ey kralimiz! Sen gençsin. Ayrica senin gibi bir kralimizi kaybetmek istemiyoruz. Ne olur gitme!" diyorlardi. Baktilar ki, Gilgames ka- rarindan vazgeçecek gibi degil, o zaman, "Enkidu'yu birak, senin önünden gitsin. O yaban olarak büyümüs, dövüsmeyi bilir ve seni korur" dediler. Gilgames, "Nasil olur, kendimi kurtarmak için arkadasimi öne sürer miyim, ne düsüncesiz insanlar!" diyordu.    
 Bu kez gençler ortaya atildi. "Biz de seninle gelecegiz" dediler. Gilgames, bakti ki ellerinden kurtulamayacak, onlara, "Aranizda, öldügünüz zaman ölümünüze üzülüp aglayacak annesi, babasi, esi, çocugu, daha dogrusu aglayacak kimsesi olmayan varsa, onlar gelebilir bizimle" deyince, birkaç genç ortaya atildi. Gilgames. onlarin hakikaten kendileri için üzülecek kimseleri olmadigini anladiktan sonra, "Siz de gelebilirsiniz bizimle" dedi ve ellerindeki silahlardan onlara da dagitti. Gilgames, "Gel Enkidu, simdi yola çikmadan önce bilge olan anneme gidelim. O bize çikacagimiz bu yolculuk için en iyi önerilerde bulunacaktir" dedi. Annesi Tanriça Ninsun Egal, tapinaginda onlari bekliyordu. Gilgames, annesini görünce, hemen kosup ellerine sarildi ve "Annecigim, uzun bir yolculuga çikiyorum. Ne kadar güçlü olursam olayim, bilmedigim bir yola gidecegim ve orada bilmedigim Huvava ile savasacagim. Oraya gidip dönünceye kadar yüce Günes Tanrimiz Samas'i kizdiran bir sey olursa, ne olur siz benim yerime onu teskin ediniz. Eger Huvava'yi öldürüp, sedir agaçlarim kesip getirirsem, bütün ülke senlik yapsin! Sizin tam gözünüzün önüne bu zaferi belirten bir abide dikecegim. Benden dualarinizi esirgemeyiniz!" dedi. Gilgames'in bu sözleri üzerine çok duygulanan annesi, ellerini baslarina koyarak, onlari kutsadi ve Enkidu'ya dönerek, "Senin annen baban yok. Seni dogurmadim, ama yine de oglum sayilirsin. Sen kirlarda büyüdün. Gilgames'ten daha güçlüsündür, onu sana emanet ediyorum" deyince, Enkidu çok hislendi, gözlerinden yaslar akarken, "Beni ogul kabul ettiginiz için size ne I kadar tesekkür etsem azdir. Gilgames benim kardesim oldu. Onun için elimden geleni yapacagima, onu geregince koruyacagima, bütün kalbimle söz veriyorum. Yalniz, sunu söylemeden edemeyecegim. Gilgames, o kadar güçlü ki, benim yardimima gereksinim duyacagini pek zannetmiyorum" dedi. Ninsun çok sevindi bu sözlere ve elinde tuttugu iki kolyeyi boyunlarina takti. Kolyelerin üzerine koruma cinlerinin resmi kazilmis, bakirdan askilari vardi. Onlari takarken, "Bunlar yolculugunuzda size sans getirsin, sizi korusun!" dedi. Ninsun, onlari yolcu ettikten sonra, en güzel elbiselerini giydi. Boynuna degerli taslardan olusan kolyelerini takti. Basina da tacini koydu. Böyle süslenip püslendikten sonra, tapinagin tepesine çikti. Oradan Günes Tanrisi'na tütsüler yakti ve ellerini ona dogru kaldirarak, "Ey yüce Samas! Neden benim oglum Gilga-mes'i böyle yerinde duramaz yaptin? Senin izninle o, Huvava'yi öldürmek üzere uzun ve tehlikeli bir yolculuga çikiyor. Sana rica ediyorum. Ona yardim et, onu koru!" diye yakardi, dualar etti. Gilgames, Enkidu önde, digerleri arkalarinda yola çiktilar. Hepsinin sirtinda agir silahlar, ellerinde deri tulumlara doldurulmus bira ve yiyecekler vardi. Bu kadar yük altinda yürümek hiç de kolay degildi. Fakat, onlarin bir amaci vardi. Bu amaca ulasmaktan baska bir sey düsünmüyorlardi. Bu da onlara büyük bir güç veriyordu. Önlerinde asilmasi gereken yedi dag bulunuyordu. Onlar, dagin birinden inip digerine çikiyor, yürüyorlardi. Aciktiklari zaman oturup yemek yiyorlar, uykulari geldiginde uzanip yatiyor- lardi. Geceleri gidecekleri yollari yildizlara bakarak sürüyorlardi. Hava biraz bulutlu olunca hangi yöne gideceklerinde sasirmamak için oturup dinleniyorlar, yildizlar görünmeye baslayinca yollarina devam ediyorlardi. Gilgames'in içinde, bütün cesaretine ragmen, "acaba basaracak miyiz?" diye bir endise vardi. O yüzden dagin birine çiktiklarinda, daga kurban olarak biraz un serpti ve "Ey dag! Bu isi ba- sarip basaramayacagimizi ne olur bana rüyamda göster" diye dua etti. Enkidu, rahat uyuyup olumlu rüya görsün diye, Gilgames'e yatmasi için iyi bir yer hazirladi. Gilgames oraya uzanip yattiginda, Enkidu, onun basini dizlerine koydu. Gilgames, yorgun- lugun etkisiyle hemen uykuya daldi. Enkidu da otururken uyumamak için büyük gayret gösteriyordu. Bir ara tam uykuya dalmisken, Gilgames'in siçrayip kalkmasiyla hemen uyandi.  
 Gilgames, "Sevgili arkadasim, istedigim gibi rüya gördüm. Yorumu sen yapacaksin" diye rüyasini anlatmaya basladi: "Rüyamda kirlarda dolasirken bir boga ile karsilastim. Kuyrugu ile yerlere sürtüyordu. Gökte bir toz bulutu yükseldi. Ben hemen onun önünde diz çöktüm. O kolunu bana sardi. Dilim saskinliktan disari çikmisti. O bana tulumdan içmek için su verdi." Enkidu, "Sevgili arkadasim! Karsilastigin o boga koruyucumuz Günes Tanrisi Samas'tir. Zor durumumuzda elini bize uzatacak, yardim edecektir. Tulumdan su verilmesi, senin onurlandin-lacagindir" dedi ve "Hiç kuskun olmasin, biz bir olduktan sonra, Huvava'yi nasil olsa ortadan kaldiracagiz. Ülkemizde kimsenin basaramadigini biz basaracagiz" diye Gilgames'i yüreklendirdi. Yine yürümeyi sürdürdüler. Yol o kadar uzundu ki, bir ara .dinlenmek için uzandiklarinda Gilgames firlayarak, "Enkidu yine bir rüya gördüm. Bakalim bunu nasil yorumlayacaksin?" diye söze basladi: "Derin bir dag dibinde duruyorduk. Hemen dag dirildi. Beni yere yikti. Dag ayaklarimi yakaladi ve onlari birakmadi. Biz onun karsisinda dag sinekleri gibi kaldik. Aydinlik kuvvetle parliyordu. Bana bir adam göründü. Memlekette en güzel o idi. O beni dagin altina çekti, bana su içirdi. Kalbim ferahladi, ayaklarimi yere degdirdi." Enkidu. "Sevgili dostum, çok güzel bir rüya. Gördügün dag Humbaba'dir. Onu yakalayacagiz ve öldürecegiz. Ölüsünü tarlaya atacagiz. Yarin her sey sona erecek" diyerek rüyayi yorumladi. Tekrar dinlendiklerinde, Gilgames. "üçüncü bir rüya daha gördüm" diye Enkidu'ya rüyasini anlatmaya basladi: "Gök gürlüyor, yer ugulduyordu. Sonra birdenbire her taraf ölüm sessiz- ligine gömüldü. Kapkaranlik oldu. Arkasindan büyük bir aydinlik göründü. Bir ates alevlendi. Sonra bu az çok beyaz alev do-nuklasti ve ates söndü. Etrafta olan her sey küle döndü." Enkidu, "Dostum, bütün bunlar Humbaba'yi öldürecegimize bir isarettir" diyerek yorumladi rüyayi. Fakat, rüyayi böyle yorumlamasina ragmen, Enkidu'nun içine anlayamadigi bir korku geldi. Gilgames'e çekine çekine, "Sevgili arkadasim, nedenini bilemedigim bir korkuya kapildim. Adeta ayaklarim geri geri gidiyor. Kollarim sanki tutulmus gibi. Halbuki seni asla yalniz birakmak istemiyorum" deyince, Gilgames hayretle onun yüzüne bakarak, "Birdenbire ne oldu sana böyle? Yoksa rüyami baska sekilde yorumlayip, bana dogrusunu söylemedin mi? Kendine gel kardesim. Bu kadar yol yürüdük. Senin kalbin savasla çarparken, neden bu korku? Gel el ele verelim. Biliyorsun atasözümüzü, 'iki katli ip kopmazmis'. Biz birlikte olunca, karsimiza ne çikarsa alt edecegiz. Korkma ben önden gidecegim. Humbaba'yi öldürüp, Uruk'a döndügümüzde, nasil karsilanacagimizi bir düsün" diye onu korkusundan kurtarmaya çalisti. Enkidu da böyle bir korkuya kapilmanin artik zamani olmadigini biliyordu. Kendini toplamaya çalisarak, "Merak etme Gilgames, nasil olsa bu korkuyu yenecegim. Onun için rahatlikla yolumuza devam edelim" dedi. Yollarda yiyecekleri bitti, hayvanlari avlayip yediler. Biralari bitti, pinarlardan su içtiler. Yollar bitmek bilmiyor, bitmedikçe de onlar sanki daha çok güçleniyorlardi. Bir gün bir de baktilar ki, canavarin yasadigi ve korudugu sedir ormanlarinin yanina gelmisler! Ormana yaklastikça, sik sedir agaçlarinin göz alici güzelligine bakakaldilar. Bütün hasmetiyle parlayan günes isinlarini sokmamislardi ormana. Ormanin dis kismi sanki kimse girmesin diye sik çaliliklarla kaplanmisti. Onlarin geldigini canavar anliyor ve Gilgames'e dogru öyle bir üflüyordu ki, Gilgames orada uyuyakaldi. Arkadaslari canavarin üflemesi yüzünden onun uyudugunun farkinda degildiler ve "Çok yoruldu, birakalim uyusun" dediler. Öyle derin bir uykuya dalmisti ki, günler geçiyor, onun uyanacagi yok. Nihayet, karar verdiler onu uyandirmaya.

0 yorum:

Yorum Gönder