TARIHTE ILK KRAL KAHRAMAN GILGAMES 3

9 Şubat 2014 Pazar

Enkidu, "Ne diyorsun sen?! Sehrimizi koruyacak koca duvari, Tanrilarimizin yikilmis tapinaklarini yaptirmadin mi? Onlarla da yetinmedin, gözbebegimiz, güzel Nippur sehrimizdeki ulu Tanrimiz Enlil ve onun karisi Tanriça Ninlil'in yikilmaya yüz tutmus Tummal'ini de yaptirdin ya!" dedi. Gilgames, "Ama onlari ben degil, halkimiz yapti. Onlar bunun için ne kadar üzüldü ve sikildi, sen bilemezsin!" Enkidu, "Ya dize getirdigin KIS sehrinin krali Agga'ya ne diyelim?!" Gilgames, Agga'nin adini duyunca gülümsedi ve onunla olan serüveni gözlerinin önüne geldi. Kral ona, "Uruk, benim yönetimim altina girecek!" diye haber göndermisti. Bak hele! Kolay miydi Gilgames gibi bir kralin ve sehrinin baska bir yönetime alinmasi. Yine de Gilgames ona karsi hemen askerlerini toplayip savasa çikmamis, önce halkinin buna ne diyecegini ögrenip, ona göre davranmayi dogru bulmustu. Bunun için sehrin yaslilar meclisini toplamis, onlara "Kis Krali Agga sehrimizi yönetimine almak istiyor. Ne dersiniz, savasip özgürlügümüzü vermeyelim mi, yoksa boyun egip onun yönetimine girelim mi?" diye sordu. Gilgames, onlarin verdigi cevaba sasip kalmisti: "Aman" demislerdi, "savas edip ölecegimize, onun yönetimine giriverelim!" Gilgames, hiç beklemedigi bu yanita, "Ne garip" diyordu, "yaslilar ölümleri yaklasinca daha çok ölümden korkar oluyorlarmis". Gilgames, ayni soruyu gençler meclisine yöneltmisti. Onlar hiç düsünmeden, "Ölsek bile savasalim. Özgürlügümüzü kimseye kaptirmayalim" demislerdi. Neyse ki, bir savasa meydan kalmadan, Kral Agga, Gilgames'in büyük tepkisi üzerine korkarak, sözünden dönmüs, Uruk'un yönetimine göz dikmekten vazgeçmisti. Gilgames dalmis bunlari düsünürken, Enkidu'nun, "Sen hâlâ ne yapmak istedigini anlatmadin?" sözleriyle kendine geldi ve hemen yanitladi: "Sedir ormanlarini bekleyen canavar (Huvava) Humbaba'yi öldürmek!" Enkidu saskin saskin Gilgames'e bakarak. "Hani su ölümsüzlük ülkesi denilen yerdeki ejder mi?" dedi. Gilgames, "Iyi bildin, öldürülmesi gereken canavar o! Biliyorsun, ülkemizde orman yok. Halkimiz gerekli agaci, keresteyi oradan getirmeye çalisiyor, ama ejder yüzünden ormana rahatlikla giremiyor insanlarimiz. Eger gidip o canavari öldürürsek. ülkemize rahatlikla kereste getirilir. Binalarimiz, esyalarimiz, teknelerimiz, bol bol yapilabilir. Ayrica böyle bir olay adima ad, sanima san katar. Bu kahramanligim kolay kolay unutulmaz" dedi. Saskinligi hâlâ üzerinden atamamis olan Enkidu, "Iyi, ama biliyor musun, o canavar o kadar korkunçmus ki, kükredigi zaman yer gök inler, agzindan nefes yerine ates çikarmis. Disleri ejderha disi, yüzü aslan yüzü gibiymis. Saldirisi bir tufan firtinasina benziyormus. Onunla sen nasil basa çikabileceksin?" dedi. Gilgames, "Ama biz beraber olur, el ele verirsek, karsimiza ne çiksa onu alt edebiliriz." Enkidu, "Sen onunla bogusurken ölürsen, annen kim bilir ne kadar gözyaslari döker, ne çigliklar atar, düsünmüyor musun onu?" Gilgames, "Sen üzülme arkadasim! Ben ölmeyecegim, annem de benim için üzülmeyecek! Yeter ki, sen benimle gel ve bana yardim et!" Enkidu, "Ölecegimi bilsem, seni asla yalniz birakmam, arkadasligimiz nerede kaldi!" dedi. Gilgames, Enkidu'nun bu cevabindan çok duygulandi. Arkadaslik bu degil miydi? Ama o, Enkidu'yu buluncaya kadar kendisine böyle arkadaslik edecek kimsesi yoktu. Etrafi insan do- luydu, fakat onlarin içinden gücüne, kafasina uygun bir arkadas bulamamisti. Koca bir ülkesi, görkemli bir sehri, çaliskan halki vardi, ama o yapayalnizdi ve bu yalnizlik onu çok mutsuz ediyordu. Bu mutsuzluk içinde, bir gün, Tanriça Inanna'nin kendi- sine hediye ettigi davulla tokmagi aklina geldi. Onlari hak etmisti dogrusu. Güzel Tanriça çok üzüntülü olarak, bir gün ona gelmis, bahçesindeki huluppu agacini kesmesini rica etmisti.    
 Gilgames hemen kosmustu onun bahçesine. Gördügüne inanamamisti. Agacin köküne ejder gibi koca bir yilan girip yerlesmis, gövdesine Lilit adli cin kurulmus, en tepesine de Anzu kusu yuvasini yapmis. Hepsi Tanriça'nin agaci kesmesine engel olmus. Halbuki Tanriça o agaci Firat Nehri'nde sürüklenirken görmüs ve oradan yakalayip getirerek bahçesine dikmisti. Amaci da agaç büyüdükten sonra onu keserek ondan kendisine bir taht, bir kürsü ve bir yatak yaptirmakmis. Gilgames, korkusuzca agaca yaklasarak öyle bir vurus vurmus ki, yuva yapmis olanlar nereye kaçacaklarini bilememis, dagilip gitmisler. Gilgames de onu keserek Tanriça'ya vermisti. Tanriça da ondan istediklerini yaptirdigi gibi artanindan da Gilgames'e hediye etmek üzere bir davul ve tokmak yaptirmisti. Ne zamandir onlar bir kenarda duruyordu. Gilgames hemen ikisini de eline alip sokaga kosarak var gücüyle vurmaya baslamisti davulu. Halk, "Ne oluyor?" diye sokaga firlamisti. Onun pek hosuna gitmisti halkin bu saskinligi: "Kral degil miyim, istedigimi yaparim. Kimse de bana karisamaz" diye, gece gündüz davulu çalmayi sürdürünce, halk o kadar rahatsiz olmus ki, kendi aralarinda, "Kralimiza kendi gücü ve gönlüne göre bir arkadas bulunmali ki, onunla gezip tozsun, gülüp söylesin ve bizi rahat biraksin" diye bir taraftan konusuyor, bir taraftan da Tanrilara bunun için yakariyorlardi. En sonunda Gök Tanrisi An, onlarin yakarislarina kulak vermis ve yüce Tanriça Aruru'ya, "Haydi bakalim Gilgames'i nasil yarattiysan, simdi de gerek vücut, gerek kalp bakimindan ona denk birini yarat!" dedi. Tanriça ellerini yikamis, nehir kenarindan bir toprak kil almis, ona bir adam sekli vererek, onu kirlara birakivermisti.
Enkidu'nun Bulunusu
Bir gün ormanda avlanan bir avci gördügüne inanamadi. "Yanlis mi görüyorum" diye gözlerini ovusturuyordu. Hayir yanlis degildi. Etrafinda çesitli hayvanlarla iki ayak üzerinde yürüyen, vücudu killarla kapli bir yaratikti gördügü. Ne olabilirdi o? Maymunlar da iki ayak üzerinde yürüyebiliyorlardi, ama onlarin kuyruklari vardi. Bu bir maymun olamazdi. Yaratigin yanindaki aslanlar bile onunla tam bir arkadas gibiydiler. Avci, siril siril akan pinarin yakinina hayvanlari yakalamak için tuzaklar kurmustu. "Nasil olsa su içmek için hayvanlar gelir buraya, onlari böylece yakalarim" demisti. Fakat ne oluyor! Yaratik kurdugu tuzaklari söküp söküp atmiyor mu? Avcinin agzi açik kaldi. Saskinliktan ne yapacagim bilemedi. Hos, ne yapabilirdi ki, o kadar hayvan ve bu güçlü yara- tiga! Kendini göstermemeye çalisarak izliyordu durumu. Tuzaklar söküldükten sonra hep birden pinara yaklasip su içmeye basladilar. Yaratik da ayni onlar gibi su içiyor ve onlar gibi ot yiyordu. Avci korkudan tir tir titriyor, yerinden kimildayamiyor, onlari gözlemekten de kendini alamiyordu. Sonunda karar verdi, bu yaratik bir insandi. Evet o bir insandi. Fakat, ne kadar güçlü görünüyordu. Onunla karsilasacak diye büyük bir korkuya kapildi avci. Sessizce oldugu yerde onlarin ayrilmasini bekledi. Hepsi suya kandiktan sonra, geriye dönüp geldikleri yöne dogru gitmeye basladilar. O da kendini onlara göstermemeye çalisip, kosmaya basladi. Oturduklari yere geldiginde nefes nefeseydi. Onu karsilayan babasi, oglunun avdan eli bos, fakat büyük bir korku ve saskinlik içinde döndügünü görünce, oglunun umulmadik bir tehlikeyle karsilastigini tahmin etti. Hemen, "Ne oldu sana? Seni bu kadar korkutan, saskina döndüren neydi?" diye sorulan birbiri ardinca siraladi.
Avci. "Baba dur hele kendime geleyim, sana hepsini anlatacagim" dedi. Biraz dinlendikten sonra, büyük bir merakla ona bakan babasini daha çok bekletmemek için gördüklerini anlat- maya basladi: "Avlanmak için tuzaklarini kurmus, onlara yakalanacak hayvanlari gözlüyordum. Birdenbire av tuzaklarini kurdugum yere dogru, sürü halinde birçok hayvanin geldigini gördüm. Ortalarinda iki ayak üzerinde yürüyen, saçi sakali birbirine karismis,
 vücudu killarla kapli bir yaratik da vardi. Ilk isi, kurdugum tuzaklari bozmak oldu. Sonra pinardan su içmeye basladilar. O yaratik da suyu hayvanlar gibi içiyor, otlari onlar gibi yiyordu. Yanindaki hayvanlar ona arkadas gibiydi. Onlari bir agacin arkasina saklanarak izledim. Kanimca o yaratik bir insandi, fakat tam bir yaban insan. Çok korktum ondan. Baba, sen de görsen bana hak verirsin" dedi. Avcinin babasini da büyük bir merak sardi. Hemen gidip onu görmek istiyordu. Fakat, ertesi günü beklemek zorundaydilar. Ertesi gün baba ogul büyük bir heyecanla yola çiktilar. Pinarin yakinina geldiklerinde, avci yine tuzaklarim kurdu ve kendilerini göstermeyecek sekilde agaçlarin arkasina saklanarak beklemeye basladilar. Avci birden, "Baba geliyorlar!" dedi. Hakikaten uzaktan bir sürü hayvan pinara dogru yürüyordu. Ikisi birden çit çikarmamaya gayret ederek, onlari izlemeye basladilar. Yaban adam, önce yerlere bakarak avcinin kurdugu tuzaklari buldu ve onlari var gücüyle bozdu. Sonra hep birden pinara gelip suyu içtiler ve büyük bir nese içinde geldikleri yere dogru gittiler. Avcinin babasi, "Oglum hakliymissin sasirmakta ve korkmakta. Bu yaratik simdiye kadar esine rastlamadigim bir insan" dedi. Birden adam, "Oglum bak benim aklima ne geldi. Biliyorsun bizim kralimiz Gilgames'in kendisi gibi güçlü bir arkadasi yok. Can sikintisindan ne yapacagini bilmiyor. Davul ile gece gündüz kendisine göre egleniyor, fakat halk bundan çok rahatsiz. Bu adam ona bir arkadas olabilir" dedi. Avci. "Baba. nasil olur. bu yaban adami hayvanlarla arkadas olmus. Insanla hiç arkadas olabilir mi?" "Oglum, hayvanlarla arkadas olabilen, neden insanla olmasin. Yalniz onu egitmek, insan gibi yedirip içirip insanlastirmak gerek." "Babacigim, bunu kim yapabilecek, biz insanlastirabilir mi yiz onu?" "Hayir oglum, onu ancak bir kadin egilebilir. Biliyorsun, çocuklari dogduklari andan itibaren anneleri egitir. Konusmayi, yemeyi, içmeyi, sevmeyi, gülmeyi hep annelerimiz bize ögretti. Onun için bu adami da ancak bir kadin egitebilir." "Baba nereden bulacagiz böyle bir kadim?" "Oglum, hiçbir sey bilmiyormus gibi konusuyorsun. Hiç Tanriçamiz Inanna'nin tapinagina gitmedin mi sanki! Orada bunu yapabilecek birçok rahibe var. Özellikle erkekleri cinsel yönden egiten rahibeler bunu mükemmel yapar. Onun için Uruk'a git. Eanna Tapinagi'nin basrahibesini bul, durumu ona anlat. O sana egitici bir rahibe verecektir. Simdi hemen yola çik ve gecikmeden böyle birini bulup getir" dedi. Avci hemen yola koyuldu. Babasinin dedigi gibi tapinaga gidip basrahibeyi bularak, niçin geldigini, ne istedigini bir bir anlatti. Basrahibe biraz düsündükten sonra, "Buldum, bu isi en iyi yapabilecek Samhat'i verecegim sana. O hem güzel, hem akilli, hem de çok güzel lir çalar ve sarki söyler" dedi. Samhat'a haber verildi. Ona durum anlatildi. O hiç "yapamam" demeden isi kabul etti. Avci onun hazirlanip gelmesini beklerken, duvarlardaki resimleri, sütunlardaki mozaikleri sey- rediyordu. Ne güzel yapilmisti onlar. Duvarlarin alt kisimlari genis serit halinde beyaza boyanmis; onun üst kismina kirmizi, sari renklerle hayvan, insan resimleri yapilmisti. Sütunlarda çesitli mozaiklerin nasil yapildigini daha önce görmüs, bunun nasil akil edildigine sasmisti. Kil, büyük çivi gibi yapiliyor, bas kismi duvardaki resimlerin boyalan gibi sari kirmizi renklerle boyaniyor ve henüz kurumayan sütunun sivasi içine çesitli geometrik sekiller verilerek sokuluyordu. Bunun için binlerce çivi gerekti kuskusuz. Tapinagin duvarlari, sütunlari hep kerpiçten yapilmisti. Tas yoktu ki bu ülkede. Kerpiçlerin kirli görünüsünü kapamak için ne yöntemler bulmustu Sümer sanatçilari. Tapinagin içi  gidip gelen rahip, rahibeler ve Tanrilara kurban getiren, dua eden insanlarla civil civildi. Rahip ve rahibelerin kendilerine özgü giysileri vardi. Günah çikaran rahiplerin kirmizi giysileriyle erkeklere cinsel yasami ögreten rahibelerin basörtüleri çok göze çarpiyordu. Tanrilara sunulacak bira, sarap, süt, yag gibi sivilar küpler içinde siralanmisti bir kenara.

0 yorum:

Yorum Gönder