9 Şubat 2014 Pazar
Gilgames, bunlara hiç aldirmayarak silah yapan ustalari çagirtarak boganin boynuzunu ölçtürdü. Her biri mavi tastandi ve 15'er kilo geliyordu. Kalinligi da 50 cm. Içleri 6 gür (1 gür =120 litre) yag aliyordu. O boynuzlari kendi Tanrisi olan Lugalbanda'ya sunmak üzere sarayin kraliyet salonuna astilar. Sonra her ikisi de Firat Nehri'ne gidip, ellerini yikadilar. El ele verip Uruk'un meydanina gelince, halk büyük bir sevinç içinde onlarin etrafina toplandi. Bununla iki kahraman ünlerine ün katmisti. Artik onlari öven siirler yaziliyor, sarkilar söyleniyordu. Sehir sevinçten cosmustu. Sarayda da büyük törenler yapildi. Gilgames ve Enkidu yatak odalarina kendilerini attiklarinda, yorgunluktan bitkindiler. Diger taraftan yine çok büyük bir is basardiklarindan dolayi son derece sevinçliydiler. Sevinçle yataklarinda uyuyakaldilar.
Enkidu'nün Hastalanmasi
Ertesi sabah uyandiklarinda Enkidu Gilgames'e gece gördügü rüyayi anlatti: "Sevgili arkadasim bu gece tuhaf bir rüya gördüm. Rüyamda Gök Tanrisi Anu, Bilgelik Tanrisi Ea, Hava Tanrisi Enlil ve gögün parlak isigi Günes Tanrisi Samas toplanmislardi. Tanri Anu, Enlil'e, 'Bunlar gök bogasini ve Huvava'yi öldürdüler. Bu yüzden ikisinden biri ölmeli, Gilgames ölmeli!' dedi. Ona karsi Tanri Enlil, 'Hayir, Enkidu ölecek!' diye karsilik verdi. Onun üzerine Günes Tanrisi Samas ortaya atilarak, 'Sedir ormanlarinin canavarini, gök
bogasini benim emrimle öldürmediler mi, neden suçsuz Enkidu ölecek?!' dedi. Bunun üzerine Enlil Samas'a, 'Sen her gün asagi inip onlardan biri gibi oluyorsun, o yüzden onlari koruyorsun. Evet Enkidu ölecek!' dedi". Bunlari anlatirken, Enkidu'nun gözlerinden yaslar akmaya basladi. Gilgames de onunla agliyor, bir taraftan da "Sevgili kardesim, ben sensiz olabilir miyim? Hayir, böyle bir sey olmayacak, sen ölmeyeceksin. Sen ölürsen, ben ne yaparim? Rüyalarda e;örülen her sey çikmaz, merak etme" diyor, fakat için için de "ya ölürse!?" diye üzülüyordu. Tanriça Istar Gilgames'in kendisiyle evlenmek istememesine ve arkadasiyla bogayi öldürdüklerine o kadar kizmisti ki, onun intikamini en kisa zamanda almali ve Gilgames'i can evinden vurmaliydi. Onun Enkidu'ya ne kadar bagli oldugunu biliyordu. En-kidu'yu ondan ayirmak büyük bir ceza olurdu Gilgames'e. Hemen karar verdi. Enkidu ölecekti, ama kendisi gibi bir Tanriçanin bogasini öldürmeye, hele kalçasini da suratina atmaya cesaret eden cezasiz kalamazdi. Gilgames, sevgili arkadasindan ayrilarak, Enkidu ise ölerek cezalarini bulmaliydi. Enkidu'yu birden öldürmek yerine, yavas yavas, aci çekerek ölmesini istiyordu. Enkidu hastalandi. Acilar içinde kivraniyordu. Gilgames, onun basindan ayrilmiyor, onun acilarini nasil yok edecegini bilemiyordu. Hekimler getirtti. Ilaçlar yaptirtti. Büyücülere basvurdu, ama hiçbirinin etkisi görülmüyor, gün geçtikçe agirlasiyordu. Bir sabah Enkidu Gilgames'e, "Sevgili kardesim, ben bu gece yine bir rüya gördüm. Bu rüyaya göre, sen bos yere beni yasatmak için ugrasiyorsun. Ben ölecegimi rüyada gördüm" dedi ve rüyasini anlatmaya basladi: "Gök gürlüyor, yer inliyordu. Ben yapayalnizdim. Yüzü su kusuna, ayaklari kartala benzeyen bir hayvan üzerime atildi. Kollarim kus kanatlari gibi tüylenmisti. O yüzüme bakti ve beni Yeralti Tanriçasi Irkalla'nin karanlik evine götürdü. Oraya giden yoldan asla geri dönülmüyordu. O evde olanlar toz ve çamur yiyorlar, karanlikta oturuyorlardi. Onlarin kuslar gibi kanattan giysileri vardi. Orada eski krallar, yüksek rahipler, rahip yardimcilari, sihir ve büyü yapan rahipler ve göge çikan rahipler bulunuyordu. Yeralti Tanriçasi Ereskigal'e, onun dizleri dibinde kâtibesi Belit-Seri, elinde bir tableti okuyordu. Bana göre hiç de iç açici bir rüya degil. Ben herhalde dönülmeyen o yere gidecegim" dedi. Gilgames, onu teselli etmeye çalisti, fakat söylediklerine kendi de inanmiyordu. Arkadasi onu yalniz birakacakti. Gün geçtikçe Enkidu'nun hastaligi agirlasiyordu. Bir gün Enkidu, "Sevgili arkadasim, biliyorum ben ölecegim. Yatakta ölmek duygusu çok korkunç! Savasta ölmeyi daha çok isterdim. Savasta ölenler, kutsal ve kahraman sayilir. Tanriça beni çok fena cezalandiriyor" dedi. Enkidu hastaligi arasinda zaman zaman kendisini yabanliktan kurtarip sehirli yapan avciya, Samhat'a kiziyor, kendisini hayvanlarla beraber basibos ve üzüntüsüz yasamaktan Uruk'a getirdigi için lanetler, beddualar yagdiriyordu. En ilginç olani da, sedir ormanlarindan kesip getirdigi agaçtan, Nippur'daki Tanri Enlil'in tapinagina yaptirdigi kapiya, sanki karsisinda ve canliymis gibi söyledikleriydi: "Seni aptal, anlayissiz kapi! Agacini en iyi agaçtan kesip ta sedir ormanindan getirdim. En iyi marangozlara yaptirdim seni! Seni ta Nippur'a götürüp yerine takdirdim. Üzerinde dönecegin söve taslarina diyecek yoktu. Onlara benim yaptigimi bildirmek için adimi da kazdirdim.
Bunlari yaparken senin Tanri Enlil yaninda bana yardim edecegini, beni savunacagim sanmistim. Ama ne gezer! Bak yüce Tanrimiz Enlil beni ne hale soktu. Ölümümü bekler oldum. Bunun için simdi imkâni olsa elime bir balta alip seni paramparça etmek istiyorum. Dilerim benden sonra gelen krallar sana hiç deger vermesin! Hatta benim adim bile silinsin senden!" diyor, bir taraftan agliyordu. Bu kez gözyaslari içinde ellerini Günes Tanrisi Samas'a kaldirarak "Ey yüce Tanrim, sana sevgim ve saygim sonsuzdur. Sikintili günlerimizde imdadimiza yetistin. Gönderdigin firtinalar, Humbaba'yi yakalamamiza yardimci oldu. Simdi senden baska bir yardim rica ediyorum. Beni kirlardan, hayvanlarimdan ayiran avci, artik hayvanlari avlayamasin,
kollarinda güç kalmasin, yiyecek bulamasin! Rahibe Samhat'in da kendine özgü bir evi, sevecegi bir çocugu olmasin. Yattigi yer sokak, içtigi pis su olsun. Insanlar onu asagi görsün, sarhoslar hirpalasin!" Bunlari duyan Günes Tanrisi Samas, Enkidu'ya, "Niçin onlara kiziyor, onlar için fena seyler istiyorsun benden. Avci seni Sarahat ile tanistirdi. Rahibe Samhat sana kralliga yakisir sekilde ekmek yemeyi, gönüllere nese veren sarap ve birayi içmeyi ögretti. Sana sahane giysiler giydirdi. En önemlisi seni Gilgames gibi birine arkadas yapti. O simdi seni krallik yataginda yatiriyor. Seni onurlu olarak rahatlatmaya çalisiyor. Kendisi de yanindan ayrilmiyor. Senin arkandan bütün Uruk halki aglayacak ve yas tutacak. Gilgames'in de seni gönderdikten sonra vücudunu killar saracak ve aslan postuna bürünerek, çöllerde dolasacak" dedi. Bunlari duyan Enkidu sakinlesti ve düsünmeye basladi. Günes Tanrisi'nin dedigi dogruydu. Kirlarda hayvanlarla yasamaya devam etseydi, bunlarin hiçbiri olmayacak, bir hayvan gibi ölüp kalacak, cesedini hayvanlar parçalayacakti. Bunlari düsününce yaptigi kötü dualardan utandi, pisman oldu. Bu kez yine Samas'a "Ne olur ulu Tanrim! Beni affet, onlari istemekle büyük bir hata yaptigimi anladim. Istediklerimi hiç duymamis ol. Yalniz Samhat için iyi dualar etmek istiyorum. Onu çok sevmistim. Bana tam bir ögretmenlik yapmisti. Aslinda onun hakkini ödeyemem. Ne olur! Onu krallar sevsin! Delikanlilar onun sevdasina tutulsunlar. Basina lavicert tasindan taçlar konsun, hazinelerin kapilari açilsin ona. Ugruna yedi çocuklu kadin bile feda edilsin!" Hastaligi gün geçtikçe artan Enkidu bir gün gözlerini bir daha açmamak üzere kapayiverdi. Gilgames, onu uyandirmak için neler yaptiysa, o uyanmadi. Gilgames büyük bir aciyla arkadasinin üstüne kapandi. Yedi gün yedi gece kimse onu kaldiramadi. Artik Enkidu'nün vücudu çürümeye, burnundan kurtlar çikmaya baslamisti ki, ne yapip edip Gilgames'i kaldirdilar üstünden.
Enkidu'nun ölümü Tanriça'nin istedigi gibi Gilgames'i can evinden vurmustu. O kadar sevdigi, her anini birlikte geçirdigi biricik kardesi, arkadasi ölmüstü. Ne yapacakti simdi? Gözü bir sey görmüyor, gece gündüz agliyordu. Acisindan güzel giysilerini yirtti, saçlarini yoldu. Bagirdi, çagirdi, hiçbiri onu geri getiremedi, getiremeyecekti de! Onu teselli etmeye gelen halka ve yaslilara, "Sevgili halkim, dostlarim hepinizi seviyorum, biliyorsunuz. Enkidu, bana candan arkadasti. Bundan dolayi bir kadin gibi agladigim için ayiplamayin beni. Kadin erkek herkesin aci karsisinda aglamaya, sevinmeye, zamaninda gülmeye hakki var. Mademki Tanrilarimiz o hissi bize vermis, niçin onu kullanmayalim! Enkidu'ya o kadar alismistim ki, o benim için elimde ok-yay, belimde hançer, önümde kalkan, bayramlarin giysisi, bitmez tükenmez bir nese kaynagiydi. O benden çalindi. Benim sevgili arkadasim kirlarda yabane-sekleri, panterler, aslanlarla dolasiyordu. Onunla en zor isleri yaptik. Onunla gök bogasinin, sedir ormanlarinin canavari Huva-va'yi öldürdük. O simdi öyle bir uykuya daldi ki, beni duymuyor. Gözlerini açmiyor. Kalbine bakiyorum, o çarpmiyor" dedi.
Yine kendini tutamiyor, söylenmesini sürdürüyordu: "Sevgili arkadasim Enkidu için benim gibi herkes, her varlik yas tutsun! Birlikte gittigimiz yollar, astigimiz daglar, ona annesi gibi olan genis kirlar, panterler, aslanlar, çakallar, bütün yaban hayvanlari, kenarinda dolastigimiz kutsal Ulaya Nehri, suyunu tulumlarimizla Tanrilara sundugumuz saf Firat Nehri, Huvava'dan kurtardigimiz Uruk halki, bira yapanlar, yiyecek hazirlayanlar hepsi aglasin, yas tutsun! Agit yapan rahipler senin için saçlarini yolsun! Duyun ey Uruk halki! Sevgili arkadasim Enkidu için yaptigim agidi! Içim yaniyor, ne zormus arkadas, dost acisi çekmek! Onun acisini unutmak için saçlarimi koyuvererek, bir aslan postu giyip kirlara kendimi atmaktan baska çare göremiyorum" diyordu.
Bu agitlar, söylenmeler arasinda Gilgames'in aklina kendisini biraz olsun sakinlestirecek bir fikir geliverdi. Evet, bunu daha önce neden düsünememisti! Hemen yontuculari, heykel yapanlari, bakircilari, kuyumculari çagirdi. Onlara "Sevgili arkadasim, kardesim Enkidu'yu daha sonraki kusaklarimiza da tanitmak is- tiyorum. Onun için sizden ricam, onun bir heykelini, yontusunu yapmaniz. Ama öyle bir heykel ki, derisi tüm altindan, gögüs kismi lacivert tasindan olacak. Onu herkesin görebilecegi bir yere dilemelisiniz. Uruk'a gelenler önce onu görmeli, ayaklarim öpmeli! Vakit geçirmeden hemen ise baslayin!" diye emir verdi.
0 yorum:
Yorum Gönder