9 Şubat 2014 Pazar
Gilgames büyük bir üzüntüyle bir ekmeklere, bir de onlara bakip, "Ben ne yapacagim simdi. Bombos geri mi dönecegim? Ne diyecegim halkima? Bütün kahramanliklarim suya mi düse- cek? Ölümden kurtulamayacagim. O hep etrafimda dolasiyor olacak. Her an ölüm korkusuyla mi yasayacagim?" dedi. Utanapistim Gilgames'e, "Dünyada sen yalniz degilsin ki! Herkes senin gibi ölüme mahkûm. Ondan korkup günlerini üzüntüyle mi geçireceksin?" dedi. Gilgames'in bunlari dinlerken gözlerinden yaslar akiyordu. Utanapistim sözüne devamla, "Burada bütün korkularini, üzüntülerini at! Uruk'a gidince günlerini keyfince geçirmeye bak! Halkina yararli isler yapmaya çalis. Yaptigin her yararli is seni mutlu edecektir. Hatirla! Canavari, gök bogasini öldürdügünde halkin sevinci seni ne kadar mutlu etmisti" dedi. O günler birden Gilgames'in gözlerinin önüne geldi. O ne sevinç, ne cosku idi! Kucaklayanlari, sarkilar, siirlerle onlari göklere çikaranlari hatirladi. Bir an unutuverdi ölümü. Öyle dalmisti ki o günlerin coskusuna, Utanapistim'in, "Simdi artik kendine gel. Git, yikan! Saçini sakalini temizle. Yeni elbiseler giy" sözleriyle kendine geldi. O sözünü sürdürüyordu: "Ursanabi sana yikanacagin yeri göstersin, giyeceklerini versin. Temiz, pak kral olarak seni yerine götürsün" dedi ve Ursanabi'ye bunlar için emir verdi. Ursanabi onu yikanma yerine götürdü. Bol sular onu biraz daha kendine getirdi. Sudan bir türlü çikmak istemiyordu ve devamli kendini bu duruma alistirmaya, ölümü düsünmemeye çalisiyordu. Sudan çiktiginda saçlari temizlikten parliyordu. Yollarda yirtik pirtik olan giysilerini firlatip denize atti. Onlar dalgalara kapilip giderken, ölümsüzlük umudu da onlarla yok oluyordu aklindan. Ursanabi'nin verdigi yeni elbiseleri giydi. Saçlarini arkaya dogru atarak, alnindan basina bir bag bagladi. Tam eski yakisikli halini almisti. Birdenbire düsük omuzlari diklendi. Üzerine büyük bir canlilik geldi. Onun bu halini gören Utanapistim, "Artik krala benzedin. Rahatlikla Uruk'a dönebilirsin. Ursanabi seni kestirme yollardan götürsün" dedi. Ursanabi tekneye binmis, onu bekliyordu. Utanapistim, karisi ve Gilgames kiyiya geldiler. Gilgames tekneye binerken bu kadar büyük yorgunluklar, korkular çekerek geldigi bu yoldan ellerinin bombos döndügü yine aklina geldi. Büyük bir hüzne kapildi. Bu hüzün yüzüne de vurmus, gözleri donuklasmisti. Kendinde degilmis gibi olmustu. Onun bu halini gören Utana- pistim'in karisi Muni de birden üzüldü ve kocasina, "Bak su Gilgames'in haline. Sözde kendine gelir gibi olmustu da sevinmistim. Yine eski haline döndü. Onun bu kadar büyük hayal kirikli-giyla gitmesine gönlüm bir türlü razi degil. Ona su gençlik otunu söyle de onu bularak belki biraz teselli olur" dedi.
Tam bu sirada tekne kiyidan biraz uzaklasmisti. Utanapistim, onlara sahile yanasmalari için isaret verdi. Gilgames, birden "Acaba ölmemek için baska bir yol mu gösterecek?" diye büyük bir umuda kapildi. Hemen karaya yanastilar. Gilgames, tekneden atlayarak bir iki adimda kendini Utanapistim'in yaninda buldu. Utanapistim büyük bir merakla yüzüne bakan Gilgames'e, "Gilgames, çok yoruldun, çok üzüldün, büyük bir hayal kirikligina ugradin, gönlüm seni bos elle göndermeye razi olmuyor. Sana Tanrilarin bir sirrini daha açiklayacagim" deyince, Gilgames'in kalbi olanca hiziyla atmaya basladi. "Iste simdi ölümsüzlügün gizemini bildirecek!" diye büyük bir umuda kapildi. Utanapistim sözünü sürdürerek, "Dikenli bir ot varmis. Gülün dikeni gibi koparirken ellere batiyor, kan içinde birakiyormus. Yalniz bu bitkiyi yiyen yeniden gençlesiyor, eski gücünü kazaniyormus. Fakat, bu diken gideceginiz yol üzerinde olan derin bir suyun dibinde bulunuyor. Eger onu çikarabilirsen, yeniden gençleseceksin" dedi. Gilgames, ölümsüzlük yerine gençligi duyunca biraz bozulmakla beraber, yine çok sevindi. Yeniden genç olacak, hiç olmazsa ömrü uzayacakti. Bu da çok iyiydi. Bir an önce onu bula- bilmek için hemen tekneye atladi ve Ursanabi'ye, "Vakit kaybetmeden gidelim" dedi. Çok uzun bir yolculuktan sonra, dikenin oldugu yere geldiler. Gilgames ayagina bir tas bagladi ve suya daldi. Dikenin yerini buldu. Dikeni koparmak hiç kolay degildi. Nereden tutsa dikenler ellerine batiyordu. Caninin son derece acimasina ragmen, dikeni kökünden kopardi ve ayagindan tasi alarak su yüzüne çikti. Suyun kenarina geldiginde sevinçten sanki uçuyordu. Gençlige kavusacak, eski gücünü bulacak, artik çabuk ölmeyecekti. Fakat, birdenbire yüzündeki sevinç sönüverdi. "Evet" diyordu kendi kendine, "ben gençlesecegim, ama etra- fimda olanlar, arkadaslarim yasli kalacak. O zaman ben gençles-misim ne önemi var! Bu otu beraberimde olanlarla paylasirsam, onlar da benimle birlikte gençlesir. Böylece hep beraber yasariz" diyerek, otu sarip sarmalayip koltugunun altina aldi. Bir süre gittikten sonra, hava çok sicak olmustu. Gilgames, serinlemek istedi. Elindeki diken çikinini kiyiya birakti. Soguk ve berrak suya kendini atti. Ne kadar iyi etmisti suya girmekle. Büyük bir keyif aldi, serinledi.
Nasil olduysa birden suyun kenarindan bir yilan süzülerek geldi ve gelmesiyle otu agzina almasi bir oldu. Gilgames, bunu görünce ne yapacagini sasirdi. Bagiriyor, agliyor, çigliklar atiyordu. Fakat, olan olmus, yilan otu yemis, kabugunu degistirerek, piril piril parlayan bir genç yilan oluvermisti. Bunun için mi bunca sikintilar çekmis, yollar yürümüs, ölüm kalim ugrasilari vermisti. Yazik degil miydi ona? Kiyiya oturmus, bir taraftan agliyor, bir taraftan söyleniyordu. Gözlerinden sel gibi yaslar akarken, "Söyle Ursanabi" diyordu, "ben yilanin gençlesmesi için mi sikintiya katlandim? Ellerim onun için mi dikenlerden kana bulandi? Kanimi onun için mi akittim? Görüyorsun, bu kadar sikintiya karsi ben ne kazanabildim? Nese, sevinç yerine yalniz üzüntü ve gözyasi degil mi? Ancak sunu ögrenebildim: Tanrilarin koydugu kurallar degismiyormus. Niçin böyle kurallar koymuslar, onu da aklim almiyor." Gilgames düsünmüyor, söyleniyor, agliyordu.
Ursanabi, "Gilgames aglamak, sizlanmak, söylenmekle bir sey elde edilmiyor. Onun için gel seni Uruk'a götüreyim. Bundan sonra elinde olan yasam günlerinin tadini çikarmaya çalis" dedi. Tekrar yola çiktilar. Oldukça uzun bir yolculuktan sonra Gilgames tekneden indi. Inerken Ursanabi'ye, "Eger yolun düsüp Uruk'a gelirsen, yaptirdigim sehir duvarinin üzerine çik ve iyice ona bak! Duvar pismis tugladan yapilmistir. Gör onu! Sakin duvarin temelini yedi bilgenin attigini düsünme. Onu ben yaptirdim, ben!" dedi ve "Uruk'u gez, gör. Tapinaklarina gir. Ziggu-rat'ina çik! Bak ne güzel sehirdir benim sehrim Uruk'um" dedi. Bunlari söylerken hepsi gözlerinin önünden geçti. Birden düsmüs omuzlari diklesti, kendine bir güven ve canlilik geldi. Adimlarini siklastirdi. Bir an önce sevgili sehri Uruk'una kavusmak istiyordu artik.
0 yorum:
Yorum Gönder